Geziyi düzenleyen Dijital Grup kurucusu Melih Özbek, Frekans Turizm Acenta sorumlusu Haşim Ağca, Tur rehberi Gani Tarkan, Dijital Grubun şeker üyelerine ve getirmeyi unuttuklarımı ve hayat deneyimlerini benimle paylaşan Aysel Hanıma sonsuz teşekkürlerimi borç bilirim.

Hasankeyf adının kaynağı
Ortaçağ İslam tarihçileri tarafından ''HISN KEYFA” adıyla bilinen şehrin birkaç adının daha olduğu tarihi kayıtlardan anlaşılıyor. Doğal kayalardan oluşan sarp kalesi ve korunmaya elverişli coğrafi yapısı nedeni ile bu aldığı sanılıyor. İslâm coğrafyacısı Yakut el-Hamevi, buraya Hısn Keybâ da dendiğini ve bunun Ermenice’den geldiğini sandığını söyler. Roma tarihçileri buraya Kipas, Cehpa veya Ciphas adlarını vermişlerdir. Süryanice’de kaya taş manasına gelen “kifa” kelimesinden dolayı bu adın verildiği de söylenmektedir. İslami kaynaklara göre burası “Hısn Luğûb” adıyla biliniyordu. Osmanlı belgelerinde ise “Hısnkeyf” olarak geçmektedir.
Tarihi
Hasankeyf il merkezine 37 km. Uzaklıkta tarihi bir yerleşim birimidir Kuzeyinde uzanan Raman sıra dağları ile güneyinde yer alan sıra dağlar arasındaki vadi içerisinde akan Dicle nehri kenarında yer alan Hasankeyf ilçesi Dicle’nin sağladığı imkanlarla bereketlenmiş bu günkü suskun tarih fışkıran görüntüsü ile izleyenlere geçmiş ihtişamından esintiler sunmaktadır
1926 yılında Gercüş ilçesine Bucak olarak bağlanan Hasankeyf Batman'ın il olmasıyla 18 Mayıs 1990 tarihinde ilçe olarak Batman'a bağlanmıştır. Sanayinin gelişmediği ilçeden göç olmaktadır. GAP kapsamında yapımı programlanan Ilısu barajı suları altında kalacağına ilişkin bilgiler 35 yıldan beri ilçeyi yatırımlardan mahrum bırakır olmuştur. 21 köyün bağlı olduğu Hasankeyf'te yaygın olan dokumacılık sanatı da yok olmak üzeredir. Vadi içerisinde oluşan verimli tarım alanları sera işletmeciliği için oldukça elverişlidir Tarıma elverişsiz alanlarda meralarda hayvancılık yapılmakta kış mevsiminde göçerlerin kışlağı olan ilçe toprakları bölgede süt ürünlerinin ucuz olmasını sağlar. Ayrıca Dicle nehrinde alabalık avcılığı yapılmaktadır. İlçe merkezinde 4181 köylerde ise 7240 kişi yaşamaktadır. Şehrin kimler tarafından kurulduğu kesinlikle bilinmemektedir. Sadece ilk çağda “CEFA“ adını taşıdığı ve bir Süryani Piskoposluğun merkezi olduğu bilinmektedir. İnşa edildiği arazinin kolaylıkla işlenmeye müsait olması yüzünden kasabanın çevresi mağaralarla doludur. Arazinin bu müstesna kabiliyeti daha ilk devirlerde bu tabii mağaraların ilk insanlar tarafından barınma merkezi olarak kullanıldığını göstermektedir. Buna bir de Hısn-Kayfa'nın kurulduğu yerin sakeri ve iktisadi önemi eklenince kasabanın bütün ortaçağ boyunca önem ve kıymetini muhafaza etmesinde amil olmuştur. Hasankeyf Diyarbakır-Cizre yolu üzerinde Dicle nehrinin doğu kenarındadır. Diyarbakır ile Dicle'nin aşağı kısımlarında şehir ve kasabalar arasında nakliyat ilk zamanlardan beri su yolu ile yapılırdı. Diyarbakır'dan güneye doğru giden anayol Dicle vadisini takip ederdi. Bu iki neden dolayısıyla Hasankeyf Askeri ve iktisadi önemini asırlar boyunca muhafaza etmiştir.

Diyarbakır'dan kalkan Kelekler Hasankeyf yol vermedikçe Güneye inemezlerdi. Yukarıdan gelen karayolu üzerinde de Hasankeyf aynı rolü oynardı. Bu nedenle Hasankeyf Diyarbakır-Cizre kara ve su yolları üzerindeki stratejik ve ekonomik görevini asırlar boyunca elden bırakmamıştır. İslamiyetin yayılmasından sonra Hasankeyf'i fethetmek üzere birçok akınlar yapılmıştır. Hz. MUHAMMED'in(S.A.V.) akrabası Cafer'i Tayyar'ın oğlu imam Abdullah ile ünlü komutan Varkenna Hasankeyf kuşatması sırasında şehit düşmüşler.(H. 651 mezarları Hasankeyf'tedir.) Hasankeyf İslam hakimiyetine girdikten sonra sırasıyla Abbasilerin Hamdaniler’in Mervanilerin eline geçmiştir. Türkler tarafından Hasankeyf'in fethi 1071 Malazgirt Meydan Muhaberesinden sonra olmuştur. Selçuklu Sultanı Alparslan'ın komutanlarından Artuk oğlu Sökmen 1101 yılında burada ilk Urartu beyliğini kurmuştur. Tarihçiler bu devri HISN-KAYFA ARTUKLULARI olarak isimlendirmişlerdir. Hasankeyf önce Artukoğulları’na sonra onların “AMİD“(Diyarbakır) ı fethetmeleri üzerine her iki ülkeye 130 sene başkentlik etmiştir. Bu devlet 1231-32 yılında yıkılana kadar şehri imar etmişlerdir. O devirde halen Dicle köprüsü büyük ve küçük saray kale kapıları ayakta kalan yapılardır. Artuklular’ın burada para bastıkları ele geçen sikkelerden anlaşılmaktadır. Bu Gün Hasankeyf'te harap bir şekilde gördüğünüz kıymetli eserlerden bir çoğu Artukoğuları zamanının hatırasıdır.

HAH(ANITLI) KÖYÜ
Tur Abdin´in ünlü köylerinden biri olan ve her taşı tarih kokan Hah köy´ü geçmiş zamanda vilayet idi. Hah tarihi Milattan önce 1000 yıllara kadar dayanır. Eski adi M.Ö. 879 çivi yazısında Habi, Hahiya veyahut Habhi(ya) olarak bilinmektedir. Yüksek ve geniş bir alan üzerinde kurulan Hah köyü, bağ, bahçelerle çevrilidir. Burada nar, badem ve incir ağaçları çoktur. Hah köyü Midyat´in kuzeyinde kalıyor. Burada Hinno sülalesine ait yüksek asigah olan motifli, kale biçiminde eski bir burç yani köşk(kasro) vardır. Bu köşk ise kral Hanna´ya ait olduğu rivayet edilir ve ayni zamanda katliam döneminde köy ve çevre Süryanileri bu köşke/kaleye sığınmışlardı.

Meryemana Manastırı
Bugün Hah köyünde 18 Süryani ailesi yasamaktadır. Bugün, Hah köyü elektriğe, suya ve telefona kavuşmuş durumdadır. Bunların ruhani görevlerini Keferzeli Rahip Muse Gürbüz yerine getirmektedir. Hah Süryani Arami toplumu da Tur Abdin bölgesi Süryanileri kardeşleri gibi çoğu 1980´lerde Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine göç etmişlerdir. Bugün Diasporada yasayan 250 aileye yakın Hah´lı Süryani bulunmaktadır. Hah’taki Süryanilerin çabaları ve Diaspora´da özellikle Almanya´da yasayan Hah´lıların gayretleri ile Meryemana Manastırı bir kaç seneden beri köklü bir onarımdan geçmektedir. Amaç, bu tarihi manastırın otantik varlığını korumak, ve bu şekilde daha nice yüzyıllara göğüs germesini sağlamaktır.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder