29 Mart 2011 Salı

Les Amours Imaginaires-Hayali Aşklar

22.Ankara Film Festivali kapsamında 26 mart cumartesi gecesi Lenass, Nesli, Melek ve ben Beyaz Geceye katıldık.24.00'da başlayıp sabah 06.00 'a kadar süren 3 filmden oluşan seçkideki ilk gösterilen ve en sevdiğim film Hayali Aşklardı.Güzel, sade bir filmdi.



Film Nico (Niels Schneider), Francis (Xavier Dolan) ve Marie (Monia Chokri) arasında geçen duygu, hayal kırıklıkları ve yanlış anlamalarla dolu olaylar zincirinden oluşuyor.Yanlış atılan adımlar, atılamayan adımlar sonucu  aşklarının platonik duruma dönüşmesinin  işlendiği bir film "Hayali Aşklar".

"Bazen ben bilgisayar başındayken paniğe kapılırım. Hemen endişelenirim.Eğer yenile tuşuna herbastığımda bir kişi ölse, bu dünyada kimse hayatta kalmaz..."

 


“Tek gerçek, mantığın ötesindeki aşktır.” Alfred de Musset (filmden)





Filmde denildiği gibi imkansızlığın güzelliği aşık ediyor kendisine, kişiler değil. Her "slow-motion" sahnede Dalinda'nın müthiş "Bang Bang" şarkısının olması ve şarkı ile sahnelerin ironisinin güzelliği ile mest olabilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=6gCPIof4kNQ


Soundtracks:
Isabelle Pierre- Le temps est bon
Dalida- Bang Bang
Bach - Suite No.1
Bach - Suite No.3
House of Pain- Jump Around
vive la fete- exactement
The Knife- Pass This On
Sting - Every Breath You Take
Fever Ray - Keep the Streets Empty for Me
France gall - france gall Cet Air-Lá
Wagner - Parsifal: Prelude to act 1Indochine - 3ème Sexe
Comet Gain - Love Without Lies
Renée Martel - Viens changer ma vie

 

Yönetmen Hakkında:


Xavier Dolan
1989 yılında doğan Xavier Dolan ilk filmi Annemi Öldürdüm (2009) ile Cannes Film Festivali’nde En İyi Uzun Metrajlı İlk Film dalında Altın Kamera Ödülü için yarıştı. Cannes Film Festivali’ndeki galasının ardından çok sayıda uluslararası festivalde gösterime giren film, dünya çapında toplam 31 ödül kazandı. Hayali Aşıklar Dolan’ın ikinci uzun metrajlı filmi.

Bu fotoğrafda o geceden:)



Paylas

16 Mart 2011 Çarşamba

Skincode Güneş Koruyucu Yüz Losyonu SPF 50+



Güneş sıcak yüzünü göstermeye başladı ve ben artık korumasız dolaşmak istemediğimden güneş kremi araştırmasına girdim.Bioderma ve Hamilton markalı ürünler üzerinde durduğum sırada Skincode ile tanıştım.

Skincode tek bir güneş ürününden 4 etki yaratıyor…

Bileşimindeki çokluUVA ve UVB koruma sistemi ile güneşin zararlı etkilerine karşı cildinizi korurken içeriğinde yoğun miktarda bulunan CM-GLUKAN ile cildin kendi savunma mekanizmasını harekete geçirerek cildin yenilenmesini hızlandırır. Yine içeriğinde bulunan E-vitamini ile cildi nemlendirir Provitamin B5 ile hücreleri onarır Shea Yağı ile cildin yaşlanmasını geciktirir ve elastikiyetini korumasına yardımcı olur.

Paraben parfüm ve hiçbir zararlı kimyasalın yer almadığı Skincode Güneş Koruyucu Yüz Losyonu SPF 50+ cilde aydınlık nemli ve ışıltılı bir görünüm sağlar. En hassas ciltler dahil tüm cilt tipleri için uygun olan bu kremi pratik ambalajıyla yanınızda rahatlıkla taşıyabilir ve günün her saatinde güneşten korunabilirsiniz.

Skincode ürünleri sadece eczanelerde satılmaktadır.Benim fiyat ilgi alaka bakımından en sevdiğim eczane İzmirdeki Cerrahoğlu Eczanesi

Ürünü kararsız kalıp eczaneyi aradığımda  Meral Hanım tanıttı. 3 al 2 öde kampayasıyla 3 adet 50 ml ürünü 102 tl almış oldum.Cerrahoğlunda kargo bedava:))

Bazı ürünler internet sitesinde olmadığı halde ellerinde bulunuyor ve size mail order,havale yada benim yaptığım gibi başka bir ürün ödemesi yapıp listesiz ürünü göndermelerini sağlayabiliyorsunuz.

Güneşli Günler...

 

4 Mart 2011 Cuma

Food-Still Life mış gibi:)



Malzemeler:

1 dilim çekirdekli çavdar ekmeği
yeteri kadar közlenmiş kırmızı biber
2 kaşık süzme yoğurt

Fotoğraf için:)

1 adet pafta kağıdı(50*70)
Cam kenarına çekilmiş bir masa
Makas
Kırmızı Broşür
Cep telefonu

Önce ekmeğin üzerine kırmızı biberleri ve yoğurdu sürüyorum.Tam yemeğe hazırlanırken renklerin büyüsüne kapılıp gün ışığında ilk still life denemesini yapıyorum.Fon olarak kullandığım kağıdı çizim odasındaki fazlalıklardan seçiyorum.Çalışma masamda ona yer açmak için baya zorlanıyorum:)Fonun arka kısmı için masamdaki bardak,kalemlik gibi malzemelerle destek veriyorum.Ekmeği koyduğum sırada birden aklıma kırmızı kalpler geliyor.Çekmecemden hemen kırmızı bir kağıt buluyorum.Kalpleri çizip kesiyorum fakat kocaman bir makasla yapmaya çalıştığım için kurumun kreşindeki çocuklardan daha beter kalpler oluşturuyorum.Ekmeğin kıyısına köşesine yerleştiriyorum.Cep telefonumla değişik açılardan ve titretmemek için elimden gelen üstün çabayla çekiyorum.Bu sırada çataldan bir adam çizmek geliyor aklıma.Müdürün odasına koşup çatal paketinden 1 tane alıyorum.Bütün bu koşturmaca sırasında ayağımda çinden gelen süper yüksek topukluayakkabılarım  olduğu için inanılmaz yoruluyorum.10-12 fotoğrafdan sonra ekmeğimi afiyetle yiyorum...

Still life atölyesine yeni başladığımdan henüz çekimlere başlamadım.Fakat sabırsızlanıp gün ışığında ilk denememi yaptım.Hoca benim kulaklarımı çekebilir ve yakında midas gibi dolaşabilirim.

 




 

 

Bir Savaş Hikayesi

.


Amerikan ordusunun işgal ettiği ülkede ordu doktorunun kendi komuta merkezine kurşun ve el bombası yağdırmasıyla başlıyor.

Doktoru durdurmak için duruma müdahale eden ordunun tavrı, medyanın olayları nasıl çarpıttığı, medyaya yön veren güçler trajik bir şekilde gözler önüne seriliyor.

Oyundaki baskın sahnesi çok güzel dramatize edilmiş. Patlayan ateşler, dumanlar, ışıklar çok gerçekçiydi. Sahneden çok sinemada görmeye alışık olduğumuz  slow  motionın kullanılması, baskının zaman  zaman  donması ve haber merkezine bağlanılması etkileyici ve özgündü.

İzlerken defalarca koltuğunuzda zıplayabilirsiniz.

İyi seyirler…

.

.


.


 

 

 

3 Mart 2011 Perşembe

Soğuk Bir Berlin Gecesi

..


Salona girer girmez birden dekor gözlerimi alıyor. Hayranlıkla sahneye bakıyorum. Yakından görmek, dekorun ortasında olmak istiyorum. Siyah beyaz bir fotoğraf sergisinde hissediyorum kendimi. Henüz hiç kimse gelmemiş. Sahne boş,  seyirci dışarıda. Ben balkonda oturmuş boş sahneyi,  kafeslerdeki balıkları, duvardaki fotoğrafları izliyorum. Fotoğrafların arasında en çok sigi dikkatimi çekiyor. Keşke sadece bana oynasalar gibi içimde değişik bir duygu oluşuyor.


Bilindik Türk filmi sahneleri geliyor aklıma. Sevdiği kadına gazinoyu ya da restoranı kapatan jönlerin arada bir tiyatroyu da kapatması gerektiğini hayal ediyorum. Bu hayal dünyamdan teşrifattaki negatif enerji topu hanım kızımız beni çıkarıyor. Henüz içeri kimsenin alınmaması gerektiğini zırvalayıp çıkmamızı istiyor. Balkondan aşağı sallamak içimden geçse de yapmıyorum:)


Ve oyun başlıyor.


..



..


Günümüz Avrupa’sında bir çatı katının hem ev hem de atölye olarak kullanıldığı bir mekân da Tarık’la Kathrine’nin aşkını işliyor görünse de dili, dini ve kültürü farklı olduğu için yabancı konumuna düşen daha doğrusu düşürülen, dışlanan, ötekileştirilen bir insanın dramı.


“Mutsuz, kuşku duyan, güvensiz biri âşık olabilir mi?”


Elbette olur… Şüpheci, paranoyak, güvensiz, korkak ve ilkel olur; tutkuyla da sevse sevdiğini incitir, acıtır…


 


Ve “aşk hep pis kokar.”




Böylesi bir mutsuzluğun, yabancılaşmanın, zaafların, gözden çıkarılmanın, yapayalnız olmanın, sosyal yaşama ayak uyduramamaktan kaynaklanan komplekslerin, korkuların, davranış bozukluklarının,  ilişkilerdeki dengesizliklerin,  güvensizliklerin olası sonuçlarını izlemek istiyorsanız sezon kapanmadan oyunu seyredin.


.


.